Hastalıkların günümüz imkanlarıyla çözümlenemediği zamanlarda, halk hekimleri ve kocakarı ilaçlarıyla deva olunmaya çalışılırdı. Geçmiş kültürlerden gelmekte olan bu tedavileri bu işlere uzmanlaşmış kendilerini kabul ettirmiş kişilerce yapılırdı. Hatta gerektiği anda cerrahi müdahaleye kadar gidebilenlerde çıkardı. Biyolojik ve doğal yöntemler uygulandığı gibi boş inanış ve büyü yolunada gidildiği olurdu. Bazı tedavi yöntemleri bazı köylerde seyrekde olsa tedavi ettirile gelmektedir.
Teknoloji bize pek çok kolaylıklar sağlıyor, ama bedelini de gerek parasal yük olarak, gerekse doğanın yıpranmasına katlanarak ödüyoruz. Bu nedenle olsa gerek son yıllarda insanlarda doğala ve doğaya dönüş istekleri ağır basmaya başladı.Şifalı bitkiler hayli zamandır bizde ve dünyada popüler olmaya devam ediyo. Bir anlamda eskiye dönüş özlemi olsa gerek...
Anadolu’nun, bulunduğu geniş coğrafya içinde bitki örtüsü açısından zengin bir çeşitliliğe sahip olduğu biliniyor. Bu nedenle, bizde kökleri tarih öncesine kadar dayanan bir şifalı bitkiler kültürü gelişmiştir. Öyle ki Milattan önceki yıllarda (MÖ 3000 gibi) bitkilerle tedavi yöntemlerinden pek çoğu günümüze kadar aynısıyla uygulana gelmiştir. Boğazköy’de yapılan kazılarda çıkan kil tabletlerdeki bilgilerden Hititlerin mazı, sarımsak, hardal, meyan kökü, oğul otu, haşhaş (Hitit dilinde haşika) , banotu, badem gibi pek çok bitkinin hastalıkların tedavisinde bilinçli bir şekilde kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde Anadolu üzerinden gelip geçen diğer uygarlıkların da katkısıyla beslenen bu bilgilerin kulaktan kulağa yayıldığını ve kırsal kesimlerde özellikle yaşlı kadınlar tarafından belleklerde tutulduğunu, bu nedenle de bitki karışımlarıyla yapılan tedavi şekline koca karı ilacı denilmiş olduğunu sanmaktayım.